Page 11 - Yıldız'da Yaşam Sayı-8
P. 11

 da silmeyi başarabiliriz. O zaman geriye ne kalır? Sadece bu an kalır. Bu an hayalin habitatıdır.
Mutsuzluğun temeli keyif mi?
Umut etmek, mutluluğu gelmeyecek bir geleceğe ertelemekken hayal etmek ancak anda kalarak üre- tilebilecek bir şeydir. Fakat insan, geçmişin yüklerin- den kurtulmak için gelecek umutlarıyla oyalanırken bu anı ıskalar. Peki, ama neden insan, pop kültür bu kadar üzerinde dururken anda kalmayı başaramaz? Çünkü anı yaşamak ile anlık yaşamayı karıştırır. Postmodern çağın etkisiyle“keyif”kavramını o kadar yüceltir ki bir hayalin bedelini ödemeye ve rahatını kaçırmaya hiç niyeti yoktur. Anın içindeki
birçok bedelle yüzleşmek yerine, andan kaçma stratejisi olarak anlık yaşama-
ya, keyif almayı abartmaya başlar. Keyifle mutluluğu karıştırmak ve mutluluğu keyifli anların toplamı sanmak, en sinsi sabotajcılardan
biridir ve bu durumda umut, bu sürdürülemez keyif arayışının coşkulu
bir enstrümanıdır. Oysaki mutluluk, anlam yüklü bir çaba ve değerli bir amaç için
göğüs gerilmiş acının içinde hiç beklemediğimiz anda karşımıza çıkan şeydir. Bir hedef ya da arayış değil, bir karşılaşmadır. Bir anda karşımıza çıkar ve anda kalır. Keyif ise peşinden koştuktan sonra yaka- ladığımızda büyüsü kaybolan ve bayağı bir nesneye dönüşen bir bağımlılıktır. Tekrarlandıkça değeri aza- lır ama bağımlılığı artar. Mutluluk özgürleştiricidir, keyif ise uyuşturucu. Bu nedenle mutluluğun huzur duygusuyla keyfin rehavetini birbirine karıştırmama- mız da çok önemlidir. Aslında keyif bağımlılıklarımı- zın altında temel mutsuzluklarımız yatar.
Yolculuğun tadına varmak için
Sonuçta insan, anlam arayışıyla inşa ettiği hayalinin yarattığı varoluşsal neşesinin eksikliğini hazlarıyla telafi etmeye çalışır. Sadece birbirine top atarak deliler gibi eğlenen çocuklara bakın ve kendinize sorun, “Hiçbir yardım almadan en son ne za-
man böyle eğlenmiştim?” Hayatımızda heves ve umudun yarattığı iki trajedi vardır: Birincisi, özenle beslediğimiz umut ve hevesler gerçekleşemeyince olur. Hayal kırıklığı, çaresizlik ve öfke yaşarız. İkinci ve daha büyük olanı ise bunlar gerçekleştiğinde ortaya çıkar. Çünkü değerini ve anlamı yitirir. Bu durumda ruhun son durağı nihilizm yani anlamsızlıktır. Özetle gerçekleştiğinde değerini yitiren şey, umutlarla şişi- rilmiş hevestir, bedelini ödemeye hazır olduğum ve
hep bizimle beraber olan ise hayal. Birdenbire çekip giden hevestir, sabırla bizimle kalan ise hayal. Birinin içinde abartılmış bir keyif arayışı, diğerinde ise so- nuçlardan bağımsız bir şekilde, arka fonda var olan bir tatmin duygusu vardır. Biri değersizlik duygusu yaratır, diğeri ise anlam krizini çözer. Biri sonuçlara takıntılıdır, diğeri yolculuğun tadına varır.
Nedenin peşine düşünce
Hayalin içinde kişisel egoları aşan güçlü bir anlam ve misyon duygusu vardır. Bu anlam ve misyon duygusunun yarattığı güçlü motivasyon, heve-
sin dolduruşundan çok daha güçlü bir enerji ve kararlılık yaratır. Çünkü Nietzsche’nin dediği gibi, “Ancak nedeni bulan ‘nasıl’a katlanabilir.” Hayal bir tohumun ağaç olma tutkusudur ve doğuştan bizle doğar. Heves ise değersizlik korkusuyla, salt ötekinin hayranlığını kazanma ve hiç olmadığımız bir şeyi başkalarının gözünde bulma çabası hatta yakarışıdır. Heves, olduğumuz benle olmak istediğimiz ben arasındaki mesafeyi kapatmaya çalışırken hayal, doğuştan sahip olduğumuz özgünlüğümüzü yansıtır. Yani hayal doğuştan sahip olduğu özgünlü- ğü, heves ise hiç sahip olamayacağı üstünlüğü arar. Başka bir deyişle hayal, kendini gerçekleştirmeye odaklı varoluşsal bir dürtüdür. Heves ise kendimize yarattığımız sanal kimlikleri sürdürebilmek için ihtiyaç duyduğumuz büyülü nesnelerdir. Hayal ile heves arasındaki farkı ayırt edebilmek, hayattaki yön duygumuzun temelini oluşturur.
Hayallerden ya da hevesten beslenmek
Kısa bir dönem sonra bir yılı daha bitirip 2020’ye merhaba diyeceğiz. Bu yeni yılın iyimserliğine hiç mi kapılmayalım? Yeni yılın iyimserliği umuttan gelirse çok kırılgan olabilir. Çünkü umut bize duymak iste- diklerimizi tekrarlar ve yeni yılda başımıza iyi şeyler geleceğini söyler. Oysaki bu tip bir ümidin hızlıca hayal kırıklığına döndüğüne hiç yabancı değilizdir. Gerçek iyimserlik ise hayalden gelir. Çünkü o, başı- mıza ne gelirse gelsin, sonunda bize iyi geleceğini söyler. En önemli sabotajcılarımızdan biri de büyü- yünce tüm cevapları bildiğimizi zannetmemizdir. Halbuki henüz kendimize doğru soruları sormaya başlamamış bile olabiliriz. Yeni yıl için kendimize soracak güzel bir soru şu olabilir mi? “Motivasyon- larımın ne kadarı hayallerimden, ne kadarı heves- lerimden besleniyor?” Bir yola çıkmadan ve yeni yıl için bir şey dilemeden önce, cevaplamamız gereken en önemli soru bu bence.
9

















































































   9   10   11   12   13